...... Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir. "M.Kemal Atatürk" ......

4 Ağustos 2009 Salı

AÇILIM ÜZERİNE

Sayın Cumhurbaşkanının birden bire ortaya attığı “Tarihi fırsat…” söylemi içinde gündeme giren Kürt Açılımı ilginç boyutları olan bir konu.
Tarih boyunca hiçbir zaman bir devleti olmamış, aynı bölgede başka halklarla ve özellikle Türklerle ortak yaşamış, ortak tarihi, ortak kültürü paylaşmış Kürtler zaman zaman başkaldırılarda bulunmuşlar ve hepsi Kürtler adına hüsranla sonuçlanmıştır.
Bu başkaldırıları incelediğimizde bugün olduğu gibi hep emperyal güçler çıkar.
- Musul meselesi çıktığında Şeyh Sait isyanını,
- Hatay meselesi çıktığında Dersim isyanını,
- Kıbrıs meselesi çıktığında Asala olayını,
- Irak’ın işgali ile İsrael ve Amerika adına kukla devlet kurma gündeme geldiğinde PKK ve Kuzey Irak olayını,
- BOP ve Dicle-Fırat sularının paylaşımı ortaya çıkınca Anadolu kürtlerinin PKK örgütüne dayalı siyasallaşma sürecini görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları Kurtuluş Savaşı sonunda LOZAN antlaşması ile çizilmiştir. Bu antlaşma sadece sınır belirlemesi olmayıp sonsuza dek sürecek Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Anadolu’daki yaşamın hukuki belgesidir.
Türkiye Cumhuriyeti ULUSAL-ÜNİTER-LÂİK bir HUKUK devletidir. Ve çevresinde örnek bir ülkedir.
Ama ne acıdır ki dost olarak bildiğimiz AB ve ABD, devletimizin bölgede güçlü olmasını kabullenmeyip, kendi menfaatleri doğrultusunda bölgeyi şekillendirmek istemektedir. Bu dün böyle idi, bugün de böyle.
Öcalan’ın yakalanması ile hızını kaybeden olaylar son yedi yılda kademe kademe artarak bu günlere gelinmiş, KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZDEN birer birer vazgeçilmiştir. Teslimiyetçi bir anlayış içinde her taviz bir tavize alt yapı oluşturmuştur.
Bununla kalınmamış Cumhuriyet’e karşı olanlarla, etnik ayrışmacılığı destekleyenler aynı anda harekete geçmiş, devletimiz içeriden ve dışarıdan kıskaca alınmış, bu gidişe direnen ULUSALCI YURTSEVERLER bir dava ortaya atılarak enterne edilmiş, aynı merkezden yöneltildiği gün gibi aşikâr bir oluşumla psikolojik savaş uygulamaya konmuştur.
Bunları örneklerle ortaya koymaya kalkarsak iş çok uzar. Zaten olaylar bütün çıplaklığı ile gören gözler tarafından acı içinde takip ediliyor.
Burada sorulması ve üzerinde düşünülmesi gereken durum şudur: “SİYASİ EMELLERİMİZİ MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİ İLE PAYLAŞACAKMIYIZ ?” Yoksa Lozan ile çerçevesi çizilmiş devletimizin yapısını koruyup, tüm halkımızın eşitlik içinde demokratik, hukuksal ve iktisadi yaşamını birlikte geliştirecek miyiz?
Melih Çınar
ADD Bandırma Şube Başkanı

Hiç yorum yok:


ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETÇİLİK
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir_(1925)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur_(1923)

HALKÇILIK
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir_(1921)

LÂİKLİK
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz_(1926)

DEVLETÇİLİK
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak_(1936)

DEVRİMCİLİK
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır_(1925)

M.KEMÂL ATATÜRK