...... Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir. "M.Kemal Atatürk" ......

24 Ocak 2009 Cumartesi

UNUTMADIK! UNUTTURMAYACAĞIZ!

16 yıl önce bugün bu saatlerde menfur bir suikasta kurban giderek aramızdan ayrılan sevgili Uğur’u saygı ile anıyoruz.
Uğur niçin öldürülmüştü?
Daha önce kurucu başkanımız Muammer Aksoy, Turhan Dursun, Bahriye Üçok niye öldürülmüşse aynı nedenle öldürülmüştü.
Peki Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan –ki o güzel insan devletin şevkatli elini tüm Diyarbakırlılara uzatmış, varlığı ile ayrılıkçığı engellemiş büyük bir yurtsever, idi- bunlarda Uğur niçin öldürüldü ise onun için öldürülmüştü.
Ne diyordu Uğur:
· Ben Atatürkçüyüm
· Ben Cumhuriyetçiyim
· Ben Lâikim
· Ben anti emperyalistim
· Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım
· Ben insan hakları savunucusuyum
· Ben yobazların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım…
Evet sevgili arkadaşlarım ülkemizin güçlenmesini, çağdaşlaşmasını istemeyen emperyalizm için bu düşünceler büyük suçtu.
Bu düşünceler yeşermemeli, bu düşünceler konferanslar, söyleşiler, köşe yazıları, kitaplar ile geniş kitleleri bilinçlendirmemeli idi.
Ve kalemler teker teker susturuldu.
İnfial içindeki toplum bilgi kirliliği içine itildi. Molla dendi, Mossad dendi, CİA dendi, içerden dendi, dışarıdan dendi. Dendi, dendi, dendi.
“Hafıza-i beşer nisyan ile malûldur” Yani insan oğlu unutkandır.
Fakat su uyur emperyalizm uyumaz. Bu defa karşımıza BOB ile çıktılar. İyi de dünyanın 4.büyük ordusuna sahip, milli şuuru yüksek emperyalizmi Lozan’da dize getirmiş Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına rağmen bu nasıl gerçekleşecekti?
Proje hazırlandı. İçeriden işbirlikçiler bulunup, ulusu ulus yapan sosyal değerler dil, din, aidiyet ile oynanmalı idi.
Ama önce sempati toplayacak bir şeylere ihtiyaç vardı. Bunun için Avrupa Birliği havucu uzatıldı. AB ne demek uygarlık demekti, AB demek serbest dolaşım demekti, AB demek iş demekti. Fakat bunun bir bedeli vardı:
· Ben Ortadoğu’ya yerleşmek istiyorum, Bunu için bütün Akdeniz’i kontrol etmem lazım. O halde Kıbrıs’tan çekilin.
· Lâikler size yıllardır zulüm ediyor. Lâisizme karşı çıkın, orta çağa geri dönün. Lâik-anti lâik karşıtlığı yaratın.
· Azınlık haklarını Lozan’a rağmen geri verin.
· Alevilik din değildir. Sünni egemenliği kurup Alevileri kışkırtın onları azınlık göstermeye çalışın.
· Birkaç satılmışa etnik kimlik üzerine araştırma yaptırın, alt kimlik-üst kimlik zırvaları ile kafaları karıştırın.
· Yüzyıllardır bu topraklarda beraber yaşamış Türkleri, Kürtleri ayrıştırın, bunun için PKK’yi müttefiklerimizin silahları ile donatın.
· Eşitlik ve demokrasi kavramlarının arkasına sığınıp, kültürel haklar, dil serbestliği isteyip, toprak isteme noktasına getirin. Hani Ab uygarlık, AB serbest dolaşım, Ab işti.
Halk gerçeği gördü.
AB fantezileri ve hayallerinin ardındakileri görmeye başlayınca aynen Uğur Mumcu’nun cenaze törenindeki gibi coşkuya geldi ve dünyada eşi olmayan Cumhuriyet Mitinglerini düzenlemeye başladı.
Eyvah!... Ne oluyordu bu halka?
Bu ulusal bilinç, bu ulusal birlik nasıl ortaya çıkmıştı. Hemen buna bir çare aranmalı idi. Esansında düşman belli idi.
· Düşman KEMALİZM di
· Düşman ulusal ordu idi.
· Düşman ulusal bilincin gelişimin sağlayan aydınlar, yazarlar idi.
Ne yapmalı?
Eskiden yapılan suikastlar netice vermemiş, halkın daha çok hırslanmasına neden olmuştu.
En güzeli Kemalizm’i ve ulusal bilinci kirletmeli idi. Ve Ergenekon tasarımı yürürlüğe girdi.
Birkaç başıbozuğun yanına ülkesine hayatını adamış yurtsever paşalar, gazeteciler, düşünürler, Kemalistler, ulusalcılar katılarak göz altına almalar başladı. Bu adil yargılama ile perdelenip halk şaşkınlığa ve kuşkuya düşürüldü.
Oysa ADALET ile oynanmaz. O en büyük değerdir. Bir defa sarsılırsa kolay kolay yerine gelmez.
Peki bu nereye kadar gider? Bir devlet, bir halk buna ne kadar dayanır?
Dönüp dolaşıp M.Kemal’in Amasya tamimine gelinir. “Milleti yine milletin azim ve iradesi kurtarır.”
Ama bir şartla, demokrasi içinde. Çare demokrasi, demokrasi, demokrasi…
İsmet İnönü’nün şu sözü unutulmasın “En kötü sivil idare, en iyi askeri idareden daha iyidir.”
Halkımızın sağ duyusuna güvenelim. Bu halk gerektiğinde yeni Mumcu’lar, yeni Aksoy’lar, yeni Kışlalı’lar çıkaracaktır. Ama bu ortamı yaratanlar siyaset çöplüğünde yok olup gideceklerdir.
Zemin ve zaman meselesi.

Melih Çınar
ADD Bandırma Şube Başkanı

Hiç yorum yok:


ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETÇİLİK
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir_(1925)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur_(1923)

HALKÇILIK
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir_(1921)

LÂİKLİK
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz_(1926)

DEVLETÇİLİK
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak_(1936)

DEVRİMCİLİK
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır_(1925)

M.KEMÂL ATATÜRK