...... Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir. "M.Kemal Atatürk" ......

26 Temmuz 2010 Pazartesi

DEMOKRASİ VE DARBE ÜZERİNE

Sayın Genelkurmay Başkanının özel bir televizyonda yaptığı röportaj gene birçok kişiyi rahatsız etti. Cumhurbaşkanı her şey her yerde söylenmez dedi. Birisi başbakana seslenerek görevden alınmasını istedi. Bir diğeri ise suç duyurusunda bulundu.
AKP iş başına geldiğinden bu yana ülkemizin çivisi çıktı. Bütün değerler erozyona uğradı.
Başbakanı, Genelkurmay Başkanını görevden almaya davet eden zata sormak lazım. Altmış yıldan bu yana hangi hükümet hangi genelkurmay başkanını görevden almış? Bu bizde olmadığı gibi başka ülkelerde de kolay kolay olmaz.
Ama yakın tarihimizde genelkurmay başkanının cumhurbaşkanını, meclis başkanını başbakanı, bakanları, milletvekillerini, valileri, kaymakamları, belediye başkanlarını, üst düzey bakanlık bürokratlarını bir gecede görevden aldığını gördük ve yaşadık.
Ülkemizin bekasında birinci derecede sorumlu olan kurumların en önde geleni ordumuza bir süredir belirli merkezlerden tertipler düzenlenmekte, alçakça seviyesiz saldırılar yapılmakta. Bu saldırılar karşısında yüzbinlerce muvazzaf ve emekli ordu mensubu, milyonlarca sağduyulu vatandaş büyük bir infial duymakta. Bütün bunlar karşısında Sayın Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, içinde fırtınalar kopsa bile, demokrasiye inanmış olmanın bilinci içinde serinkanlı bir duruş göstermekte, darbeye hayır demekte.

Neden?

Çünkü hepimizin büyük acılar içinde yaşadığı darbelerle artık bir yere varılamayacağı görülmüştür. Bütün kışkırtmalara rağmen ordunun sessiz kalması yüreği vatan sevgisi ile dolu kurmayca bir yaklaşımdır.
İsmet Paşa çok partili sisteme geçerken bazılarınca çok eleştirildi. Henüz erken dendi. Diğer bir kısım ise demokrasiyi geliştireceğine, onu halk yardakçısı bir yaklaşımla yozlaştırdı, soysuzlaştırdı.
Bu gün de ordu demokrasilerde darbeye yer yok dedikçe birileri azgınlaşıyor, hukuk devletini ayaklar altına almak istiyor, demokrasiden uzaklaşıp sivil faşizme hızla yol alıyor.

“ Milletler layık oldukları şekilde yönetilirler.”

Peki, bizim milletimiz iyi yönetime layık değimli?
Maalesef halkımız uzun yıllardan bu yana Cumhuriyet düşmanları tarafından bombardımana tutulmuş durumda. Çürütülme ve bilgi kirliliği ile karşı karşıya.
Halkımızın bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi gerek. Işıklar içinde yatsın, bu da İlhan Ağabeyimizin formülü ile AYDINLANMA sürecinin işletilmesi “BİLİMİN DİNDEN, AKLIN İNANÇTAN ÖZGÜRLEŞMESİ” ile mümkündür.
Bunun için demokrasiye inanmış siyasi partilerin, üniversitelerin, baroların, sivil toplum örgütlerinin, derneklerin, emekli öğretmenlerin, emekli subayların, kendini aydın sayan herkesin AYDINLANMA sürecine katkıda bulunmak üzere görev alması gerekiyor.

İşte önümüzde büyük bir fırsat, referandum süreci.

Fıkradaki gibi iki Amerikalının iki kadeh attıktan sonra ne olacak bu memleketin hali denileceğine, öğretmen evlerinde akşama kadar okey oynanacağına, ordu evlerinde, kamplarda halktan kopuk, halka tepeden bakan bir biçimde yaşanacağına, bazıları için ise yaşamın sadece paradan ibaret olmadığının bilincine vararak çalışma içine girelim.
Askeri darbe dönemi bitti. Sivil darbenin önünü kesme zamanıdır.Unutmayalım demokrasiye ve erke giden yol sandıktan geçer.

Melih Çınar
ADD Bandırma Şube Başkanı

Hiç yorum yok:


ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETÇİLİK
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir_(1925)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur_(1923)

HALKÇILIK
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir_(1921)

LÂİKLİK
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz_(1926)

DEVLETÇİLİK
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak_(1936)

DEVRİMCİLİK
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır_(1925)

M.KEMÂL ATATÜRK