...... Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir. "M.Kemal Atatürk" ......

6 Şubat 2008 Çarşamba

LÂİKLİK İLKESİNİN ANAYASAMIZA GİRİŞİNİN 71. YILI

Bilimsel verilere bakınca evren 14 milyar yıl önce dünya ise 4.5 milyar yıl önce oluşmaya başladı.İnsanlık serüveni ise bambaşka bir konu.Çeşitli evrelerden geçen insan ve insan toplulukları yerleşik düzene geçilmesi ile kendine yönetim şekilleri aramaya başladı.Binyıllar boyunca yöneticiler aynı zamanda toplumların dinsel temsilcileri oldu. Taki 1789 Fransız devrimine kadar.Derebeyler, krallar, imparatorlar, padişahlar, sultanlar kendilerinde hep tanrısal güç vehmettiler veya topluluklar onlara bu rolü verdi.Fransız devriminin en büyük özelliği her insanın başlı başına bir birey olduğunu fark ettirmesi, eşitlik,özgürlük kavramlarını ortaya koyması, mutlakiyetin değişebilir olduğunun, krallığın, soyluluğun veya köleliğin değişmez bir kader olmadığının kabulüdür. Demokrasi, lâiklik, hukuk önünde eşitlik kavramları sonucu halk egemenliğinin oluşumu ve dünyadaki yönetim biçimlerinin halka dayalı olarak şekil değiştirmesidir.Fransız devrimi sırasında Osmanlı teokratik bir monarşidir. Devrimin değerleri Osmanlının yıkılması, Cumhuriyet’in kurulması ile ülkemizde benimsenmeye başlamıştır.Platon “Ya Bilgeler Devlet Adamı, yada Devlet Adamları Bilge Olmalı”demişti.Atatürk tarihi çok iyi bilen, bilgisini zekası ve dehası ile birleştiren, çağının çok önünde yaşayan bir insandı. Cumhuriyet aydınlanmasının önünü açtı gerekli yasa çıkardı, gerekli yönetmelik çıkardı. Gerektiğinde öğretmenlik, gerektiğinde öncülük yaptı ve tarihimizin en büyük toplumsal dönüşümünün yolunu açtı, önderlik yaptı.1937 yılında anayasaya giren altı ilke insanlık tarihinin derinliklerinden süzülmüş, kapitalizm, liberalizm, faşizm, komünizm gibi insanlığın bir kısmına mutluluk ama büyük bir bölümüne acı veren sistem olmayıp, uygulayabilecek bütün ülkelere ve vatandaşlarına mutluluk, gönenç verebilecek ilkeler bütünlüğüydü.Bugünkü uygulamalar bakıldığında bu altı ilkeden biri olan lâiklik öne çıkmaktadır.Tarih göstermiştir ki insanlığa huzur, mutluluk, güven vermesi gereken din devlet yönetimine egemen olduğunda toplumlarda huzursuzluklara acılara neden olmuştur.Gene tarih incelendiğinde görülmüştür ki zaman zaman sapkınlıklara uğramışsa da din insanlıkla yaşıttır ve toplumların daima dini olmuştur.O halde dinden vazgeçilemeyeceğine göre acı vermemesi için egemen gücün baskıcı etkisinden kurtarıp çağdaş uygulamaya geçilmelidir.Nedir çağdaş uygulama?Devletin bütün inanç gruplarına karşı tarafsız ve eşit mesafede durması, herhangi bir inanç grubu veya cemaatin diğer inanç grubu ve cemaatlere baskı yapmasının önüne geçilmesidir.Lâiklik ne dindarlık, ne de dinsizliktir. Bireyin her türlü dış baskıdan uzak kendi inanç veya inançsızlığını yaşayabilme özgürlüğüdür. Lâik bir ülkede yasaları uygulayan yargıç öldürülmez. Lâik bir ülkede ramazanda lokantalar toplumsal baskı altında kapatılmaz. Lâik bir ülkede çarşı esnafı cuma namazı vakti dükkanını kapatma baskısı yaşamaz. Lâik bir ülkede illegal tarikat evlerinde rejim düşmanı tek yanlı beyinler yıkanmaz. Lâik bir ülkede oruç tutmuyor diye öğrenciye satır ile saldırılmaz.Hegel’e gelinceye kadar evrenin değişmezliği üzerine kurulan sistem Marks ile birlikte evrenin devamlı değişimi anlayışına geçildiğinde çatışma başlamıştır.Batı bunu aydınlanma sürecinde aşmayı başarmıştır. Ama islamiyetin hakim olduğu ülkelerde dindeki değişmezlik olgusu her türlü gelişmenin önünü kesmiştir ve kesmeye devam etmektedir.Ülkemizde türban bahane edilerek yaratılmak istenen çatışma ve ayrışmanın temel nedeni budur. Bir yanda Atatürk’ün açtığı aydınlanma yolunda evrimi, bilimi, çağı yakalayabilmiş hatta onunda önüne geçmiş bir kitle, diğer yanda toplumu dini kurallarla yönetmeye çalışan, sosyal yaşamın her alanında dini hakim kılan ve daha ileri giderek bunu çirkin bir şekilde istismar ederek siyaseti kirleten kitle.Peki ne olacak?İran, Afganistan v.b. ülkelerdeki gibi gelişme duracak ve hatta geriye gidişmi olacak? Yoksa yaşamın genel kuralları içinde bir süre çalkantılı bir dönem yaşansa bile ilerleme devam edecekmi. Elbette gelişme devam edecek. Uygarlığa ayak uyduramayanlar yaptıkları tahribata rağmen siyasetin çöplüğünde yok olup gidecek, Cumhuriyet aklın ve bilimin öncülüğünde yoluna devam edecek

Hiç yorum yok:


ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETÇİLİK
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir_(1925)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur_(1923)

HALKÇILIK
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir_(1921)

LÂİKLİK
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz_(1926)

DEVLETÇİLİK
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak_(1936)

DEVRİMCİLİK
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır_(1925)

M.KEMÂL ATATÜRK