23 Nisan 1920 Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuksal varlığının başlangıcıdır.
Altıyüz yıllık Osmanlı yönetimi ulusunu teba, vatandaşını kul olarak görmüş, ümmet bilinci içinde kişiliğini bulamamış toplumu, her türlü çağdaş değerden yoksun bırakmıştır.
Emperyalizmin çökerttiği imparatorlukta önce yerel direniş örgütleri kurulmuş Mustafa Kemal’in önderliğinde Erzurum ve Sivas Kongreleri ile bu örgütlenmeler bir çatı altında Büyük Millet Meclisi’nde şekil bulmuştur.
Mustafa Kemal’in en büyük özelliği daima halkına dayanması, halkına güvenmesi, halkı ile birlikte hareket etmesidir. Ve bütün eylemlerini meşru zemine oturtmasıdır.
Egemenliği yozlaşmış bir ailenin elinden alınarak ulusuna vermesi, Büyük Millet Meclisi’ni kurması ve meclis salonuna “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUNDUR” demesi bunun içindir.
Ne acıdır ki aradan seksen yedi yıl geçip insanlık çok büyük aşamalar kat etmesine rağmen bu kavramın içeriğini özümseyemeyenler bu çağda hala “Ne demek kayıtsız koşulsuz ulusundur sözü, Egemenlik kayıtsız koşulsuz Allah’ındır” demektedir. Ve bu kişiler 21.yüzyıl TBMM çatısı altında temsil görevi yapmaktadırlar.
Ayrıca gene bu günü göz önüne alırsak, egemenlik acaba ulusta mı, yoksa birkaç parti başkanının iki dudağı arasında mı diye sorgulayabiliriz.
Bugün ülkemizin en büyük sorunlarından biri budur. Politikacılık bir meslek bir gelir kapısı haline dönüşmüş, işini kaybetmek istemeyen milletvekilleri liderlerinin sultası altında kimliklerini yitirmişler, halkın gerçek temsilcisi olma özelliklerini uygulama konumuna gelememişlerdir.
Vatan-millet-sakarya, demokrasi-anayasa nutukları çekenlere duyurulur.
23 Nisan 1920’de böyle bir anlayışa, böyle bir uygulamaya dönüleceği söylenseydi acaba meclisi açanlar, Cumhuriyet’i kuranlar ne düşünürdü.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder