...... Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir. "M.Kemal Atatürk" ......

18 Şubat 2006 Cumartesi

ATAMIZIN 125.DOĞUM YILINDA KURDUĞU CUMHURİYETTEN MANZARALAR_2006

Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 125.yılına girdik. Bilindiği üzere önemli olayların on, yirmibeş, elli, yüzüncü yılları daha bir özenle anılır ve kutlanır. Bizde bu yazımızda günümüz Türkiyesinde Atatürk ve Kemalizmi irdelemeye çalışacağız. 19 Mayıs 1919’dan 10 Kasım 1938’e kadar geçen ütopik altın çağ ile bugünleri karşılaştırmaya gayret edeceğiz.
Kemalizm bir AYDINLANMA TASARIMIDIR. Ortaçağ karanlığında yaşayan bir halkın ÇAĞDAŞLAŞMA sürecidir. Bu süreci eğitimde, bilimde, yargıda, sanatta, iktisatta, yaşamın tüm alanında yapılan yasal düzenlemeler ve uygulamalar belirler.
İnsanlık tarihi bir evrim sürecidir. Hızlı ve kökten değişimleri kolay kabul edemez. Batının iki-üç yüzyılda olgunlaştırdığı AYDINLANMA bizde yukarıda belirttiğim 1923-1938 yılları arasındaki onbeş yıla sığdırılmak istenmiştir.
Halkının %96’sı okuma yazma bilmeyen, endüstrisi, işçisi, burjuvazisi, modern tarımı olmayan, sınıfsal katmanları belirlenmiş bir toplumda Sayın İlhan Selçuk’un özetlediği BİLİMİN DİNDEN, AKLIN İNANÇTAN özgürleşme sürecini kabul ettirmek, kuldan birey yaratmak, ümmetten ulusa geçmek tam anlamı ile gerçekleşememiştir. Buna rağmen çok hızlı bir değişim olmuş, bu değişimi uygulayacak kadrolar oluşmuştur.
Peki bu kadrolar neyi hayata geçirmek istemişlerdir? Elbette KEMALİZM’i. Peki Kemalizm nedir? Kapitalizm, liberalizm, sosyalizm gibi evrensel doktirinlermidir? Hayır. Kemalizm, Fransız ve Rus devrimlerini incelemiş, tarihin derinliklerinden süzülmüş, ülkemize uygun, tarihin her evresinde yaşamsallığı olan, insancıl ilkeler bütünüdür. Bu ilkeler CUMHURİYETÇİLİK, DEVRİMCİLİK, MİLLİYETÇİLİK, HALKÇILIK, DEVLETÇİLİK ve LAİKLİK’tir.
Bu ilkeler etrafında yaşam bulan Türk Devrimi 1938-1950 arasında durağanlığa 1950’de Amerika ile tanıştıktan sonra karşı devrim sürecine girmiştir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olan ULUSAL-ÜNİTER-LAİK HUKUK devletini ve Atatürk ilkelerini benimseyen, özümseyen ve varlığımızın ancak böyle devam edeceğine inanan yurtseverlerle, karşı devrimciler arasında kıyasıya bir mücadele sürmektedir.
Gene bugün İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ, DÜŞÜNCE ve İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, GİRİŞİM ÖZGÜRLÜĞÜ olması gereken liberalizm, çok uluslu şirketlerin bastırması ve yeni sömürgecilik anlayışı içinde acımasız bir piyasa ekonomisine dönüşmüş, ulus devlet ile üniter yapımızı hedef almıştır.
Siyasi olarak Lozan’ı, iktisadi olarak Ulus Devleti hedef alanlar yirmibeş yıldır beyin yıkama ameliyesine girmişler, medyada satılık patron, satılık kalemler, ülke yönetiminde uzaktan kumandalı siyasetçiler bulmuşlardır.
Atatürkçülüğü kendileri için engel gördüklerinden, bir kefere çıkmış resmi dairelerden Atatürk resimlerini indirin diyebilmiştir. Adı milli olan bakanlık kitaplardan onuncu yıl nutkunu çıkarmış, en acısı kendi kurumu olan orduda kara kuvvetleri komutanlığı ambleminden Kocatepe silueti çıkarılmaya teşebbüs edilmiştir.
Ortaçağ artığı şeriatçılar eli ile ülke hızla cemaatleştirilip güdülenmeye, dinselleştirilmeye çalışılarak LAİKLİK ilkesi kaldırılmaya çalışılmakta, ikinci cumhuriyetçiler tarafından CUMHURİYETÇİLİK hedef alınmakta, ticari ve siyasi oligarşi eli ile DEVLETÇİLİK-KİT’ler yok edilmeye çalışılmakta, etnik kökenler kışkırtılarak MİLLİYETÇİLİK saptırılmakta, devrim sözünden irkilerek DEVRİMCİLİK sol tehlike sayılmakta, HALKÇILIK ise popülizm ile sulandırılıp kültür yozlaşmasına gidilmektedir. Velhasıl Atatürk ilkelerine karşı çıkılarak cumhuriyetin içi boşaltılmaya çalışılmaktadır.
Birbuçuk milyarlık ellibeş İslam devleti içinde ATATÜRK DEVRİMİ ile ortaçağ karanlığından çıkıp, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayan Türkiye Cumhuriyeti jeopolitik konumu nedeni ile kurtlar sofrasının orta yerinde sıkışmış kalmıştır.
Ülkemiz IMF,Dünya Bankası, ABD ve AB tarafından iktisadi ve siyasi çöküntüye hızla sürüklenirken aynen Osmanlının son döneminde olduğu gibi yüksek borç içine girilmiş, yatırımlar durmuş, tarım ve hayvancılık çökertilmiş, tarikatlar pervasızlaşmış, toplum daha kolay güdülenmek için cemaatleştirilmiş, etnik kışkırtıcılık ile ülke bütünlüğü tehlikeye girmiş, Lozan kazanımları tartışmaya açılmıştır. Bundan daha elim ve daha vahim olmak üzere elli yıllık sağ iktidarların zemin hazırladığı bilgi, birikim ve devlet yönetiminden bihaber kadro dışarıdan tezgahlanan senaryo ile iş başına getirilmiştir.
AB aldatmacası ile halkın gözüne pembe gözlük takılmış, bir tarafta teslimiyetçi uygulamalar, bir tarafta buna karşı çıkan kaba milliyetçilik, bir tarafta ise oniki eylülün dağıttığı ve bir daha kendini toparlayamayan bu gidişe dur demesi gereken dağınık ve aydınlık güçler.
Ne yapılabilir? Bir zamanlar emperyalizme baş kaldıran, 20.yüzyılda ezilen uluslara yol gösteren, akıl ve bilim yolunda Atatürk ilke ve devrimleri ile çağdaş uygarlığı yakalayan onurlu, gururlu ulusumuz yeniden Kuvva-i Milli ruhu ile bu kötü gidişe dur demelidir.Atamızın 125. doğum yılında bize bu yakışır.

Hiç yorum yok:


ATATÜRK İLKELERİ

CUMHURİYETÇİLİK
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir_(1925)

MİLLİYETÇİLİK
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur_(1923)

HALKÇILIK
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir_(1921)

LÂİKLİK
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz_(1926)

DEVLETÇİLİK
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak_(1936)

DEVRİMCİLİK
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır_(1925)

M.KEMÂL ATATÜRK